Bugün sizlere, yaklaşan 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü nedeniyle, engelli kadınların yaşamın pek çok farklı alanında maruz kaldıkları şiddeti ve bu şiddete karşı mücadelede neler olması gerektiğini sanatın gücüyle anlatmak istedim.
Sanat toplumun öncüsü, aydınlatıcı gücü, aynasıdır. Toplumun gelişmesi için sanat olmazsa olmazıdır. Resim sanatı da diğer sanat dalları gibi kendi işlevini toplumsal olarak yerine getirdiği ölçüde topluma katkı yapar. Hem sanatı hem de aktivizmi bir araya getirerek Engelli bir Kadın olarak, sanatın aktivist bir eylem ile toplumsal sorunları anlatmakta en iyi araç olduğunu vurgulamak istedim. Bu sergimde, kadınları doğayla buluşturmayı ve onları kubizm akımıyla anlatmayı amaçladım.
Türkiye nüfusunun , 2011 yılı Nüfus ve Konut Araştırması verilerine göre en az %6.9’u Engelli bireylerden oluşmaktadır. Engelli erkeklerin oranı, %5.9 iken bu oran engelli kadınlar için %7.9’dur.
Türkiye’de hem kadın hem de engelli olan bireyler çok yönlü ayrımcılığa maruz bırakılmaktadır. Örneğin okur yazar olmayan Engelli erkeklerin oranı %10.9’dur; ancak bu oran Engelli kadınlar için %32.4’tür. Benzer biçimde, engelli erkeklerin %4’ü yüksek öğretimi tamamlayabilmişken, Engelli kadınların yalnızca %1.5’I yüksek öğretim düzeyinde eğitim alabilmiştir. Engelli kadınlar, engellilik, kadınlık ve bu iki kimliğin kesişiminin sonucu pek çok farklı yönden ayrımcılığa maruz bırakılmaktadır. Ayrımcılığı besleyen en önemli nedenler toplumsal önyargılar ve ataerkil sistemdir. Engelli kadın olmak, kesişimsel bir varlık alanı olarak yaşanan tüm bu ayrımcılığı daha fazla hissedilir hale getirmektedir. Eğitimde yaşanan pek çok sorun nedeniyle engelli çocukların bir kısmı gerekli eğitim imkanlarından mahrum kalmaktadır. Engelli kız çocukları söz konusu olduğunda, ataerkil sistemin bir sonucu olarak kimi zaman eğitim hakkından yararlanmaları bile talep edilmemektedir.
Eğitime katılımdaki sorunlar işgücüne katılımda da gözlenmektedir. Engelli erkeklerin %35.4’ü işgücüne katılabiliyorken, engelli kadınların yalnızca %12.5’I işgücü piyasasında kendisine yer bulabilmektedir. Her yerde hissedilen önyargılar potansiyel işverenleri de etkilemektedir. İşverenler, engelli kadınların işin gereklerini yerine getiremeyeceği ya da makul düzenlemelerin kapsamlı ve pahalı olacağı düşüncesiyle engelli kadınları istihdam etmeme eğilimindedir. Diğer aile bireyleri de engelli kadınların çalışmasına engel olabilmektedir.
OECD 2019 araştırmasında, hayatında en az bir kez eşinden fiziksel veya psikolojik şiddet gören kadın oranının en yüksek olduğu ülke % 38 ile malesef Türkiye olmuştur. Engelli kadınlar ve kız çocukları da şiddet maduru olmaktadır; ancak ülkemizde bir kaç sivil toplum kuruluşunun izleme raporu dışında bu konuya ait resmi bir istatistik bulunmamaktadır. Engelli kadınlar şiddetin pek çok türüne maruz kalmaktadır. En görünür fiziksel ve cinsel şidddete ek olarak, kurum tarafından zorla alınma, zorla izolasyon, kasten ihmal, kurumlarda şiddet, hareketlilik ve görme-işitme cihazlarına ve ilaçlara el konulması, hukuki ehliyetleri üzerinde değişiklik yapılması, dilendirilme, parasına el konma ve zorla evlendirilme gibi engele özgü şiddet eylemlerinin de hedefi haline gelmektedir.
Tarafı olduğumuz Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi,
“Taraf Devletler, engelli kadın ve kız çocuklarının birden fazla nedene dayalı ayrımcılığa maruz kaldığını kabul eder ve bu bakımdan tüm insan hak ve temel özgürlüklerinden tam ve eşit yararlanmalarını sağlamaya yönelik tedbirleri alırlar” demektedir.
Ülkemizde engelli kadınlar birçok alanda ayrımcılıkla mücadele etmektedir. Bu mücadelelerden birincisi şiddet ile mücadele.
İkincisi ise şiddetle mücadele mekanizmalarına erişimdir. Engelli kadına yönelik şiddetin önlenmesine yönelik bir politika bulunmamaktadır. Şiddetle karşı karşıya kalmış bir engelli kadın adalete erişim konusunda da sorunlar yaşamaktadır. Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’nde tüm engellilere, adalete diğer insanlarla eşit ve etkin bir biçimde erişme hakkı tanınmaktadır.
Bunun için usuli ve yaşa uygun uyumlaştırmalar yapılmalı, soruşturma ve diğer hazırlık aşamaları dâhil tüm hukuki işlemlerde tanıklık etmeleri dahil doğrudan ve dolaylı olarak adalete erişimleri desteklenmelidir. Ne var ki, engelli bireyler için adliye, polis merkezi ve jandarma gibi merkezler erişilebilir olmadığı gibi, engelliler uğradıkları şiddeti ifade edememesinden dolayı da adalete erişememektedir.
Engelli kadın ve kız çocuklarının her alanda eşit haklara sahip olabilmesi için toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ile mücadelede koruyucu ve önleyici mekanizmalara ihtiyacımız olduğu gibi ayrımcılık ve önyargılarla hep birlikte mücadele etmeliyiz.
Sesimizin daha fazla duyulduğu, kimsenin geride bırakılmadığı bir gelecek için bir arada durarak engelleri ve ayrımcılığı ortadan kaldırmalıyız.
Saygılarımla….